Wall-E’nin altında, herkes tarafından bilinmeyen pek çok ilginç gerçek yatıyor. Wall-E’nin yaratılış sürecinden karakter tasarımlarının arkasındaki sırlara, ses tasarımındaki yeniliklerden film müziklerinin önemine kadar, film hakkında genelde göz ardı edilen detaylara derinlemesine bir bakış atacağız.
Hazırsanız, Wall-E’nin daha önce keşfetmediğiniz yönlerini ortaya çıkarmaya başlayalım.
Wall-E filmi gerçekleri:
- Wall-E’nin maceralarında Charlie Chaplin ve Buster Keaton’dan esinlenildi.
- Wall-E tasarımında beyzbol maçından ilham alındı.
- İnsan ırkının nasıl tasvir edileceği konusunda uzun süre düşünüldü.
- Ben Burtt, robot filmleri yapmayacağına yemin etmişti.
- Ses tasarımı, filmi özel kılan en önemli unsurlardan biri.
- EVE’yi canlandıran bir seslendirme sanatçısı değil.
- İsminin bir açılımı var.
- Pixar filmleri, diğer Pixar yapımlarına yapılan gizli göndermelerle ünlü.
- Wall-E, Pixar’ın canlı çekim görüntülerini önemli ölçüde kullandığı ilk film.
- Wall-E’nin Oscar başarısı var.
- Gerçek kameralarla çekilmiş gibi görünmesi istendi.
- Birkaç parça elektronik atıktan daha fazlası.
Wall-E’nin maceralarında Charlie Chaplin ve Buster Keaton’dan esinlenildi.
Yönetmen ve Pixar ekibi, hikâyeleri sadece görsellerle nasıl anlatacağını çözmek için her öğle yemeğinde Charlie Chaplin ve Buster Kreaton’ın sessiz komedilerini izlediler. 18 ay boyunca hem kısa hem uzun metrajlı bütün filmleri elden geçirdiler.
Wall-E tasarımında beyzbol maçından ilham alındı.
İnsana benzemeyen, belirli işlevleri yerine getiren robot yaratmak hedeflenmişti. Tasarımda kübik gövdeli, çöp sıkıştırıcı fikrinden etkilenilse de gözlerindeki dürbünün kaynağı aslında yönetmen Andrew Stanton’ın beyzbol maçına giderken aklına gelen bir fikir.
Wall-E’nin tarzını ortaya çıkarmak için ise San Francisco polis departmanı ve NASA uzmanlarından rehberlik alındı. Hatta öyle ki sıfır yer çekiminin zaman içerisinde insan vücudu üzerindeki etkisi ile insanları damlalar şeklinde bile göstermeyi düşünmüşler ama sonra bu fikirden vazgeçilmiş.
İnsan ırkının nasıl tasvir edileceği konusunda uzun süre düşünüldü.
700 yıllık insan ırkının nasıl aktarılacağı konusunda kafa patlatan Pixar ekibinin ilk fikri, insanların kemiksiz, yarı saydam, bacaksız ve jelatinimsi lekelerden olmasıydı. Bu fikir daha sonrasında opak gri lekeler olarak tasarlandı. Fikirlerden biri de tüm insanların konuşabileceği, tamamen farklı ve anlaşılmayan bir dil oluşturmaktı. Ancak tüm bu fikirler çöpe atıldı ve en sonunda “dev bebek”te karar verildi.
Ben Burtt, robot filmleri yapmayacağına yemin etmişti.
Pixar’ın Wall-E’nin ön prodüksiyonuna başladığı sırada Ben Burtt, Star Wars üçlemesi üzerinde çalışmayı yeni bitirmişti ve karısına bir daha asla robotlarla alakalı bir filmde yer almayacağının yeminini etmişti.
Ancak bu yemini, Pixar’ın Wall-E ile ilgili fikirleri ona sunması ile bozuldu. Burtt, fikirden çok etkilendi ve kabul etti.
Ses tasarımı, filmi özel kılan en önemli unsurlardan biri.
Ses tasarımı efsanesi Ben Burtt, R2-D2 için yaptığı çalışmaların ardından Wall-E için de benzersiz ses efektleri yarattı. Burtt, Wall-E’nin sesi için 2400 ses oluşturdu. Eski motorlar, elektrikli aletler ve diğer mekanik cihazlar kullanarak, robotun duygusal ifadelerine hayat verdi.
Nikon kamera deklanşöründen elektrikli diş fırçasına, elektrikli süpürgeden birbirine çarpan alışveriş sepetlerine kadar birçok ses ortaya çıkarıldı.
EVE’yi canlandıran bir seslendirme sanatçısı değil.
EVE’nin sesinin sahibi Elissa Knight aslında sadece bir Pixar çalışanıydı. Rol için seslendirme sanatçısı aranırken diyalogların kaydedilmesinde yer alan Knight’ın performansı çok beğenildi ve onun kayıtları kullanıldı.
İsminin bir açılımı var.
“Wall-E” ismi, “Waste Allocation Load Lifter Earth-Class- Atık Tahsisi Yük Kaldırıcı Toprak Sınıfı” kelimelerinin kısaltması olarak karşımıza çıkıyor. Ancak bu isim için Pixar’ın kurucularından biri olan Walter Elias Disney’in adının baş harflerinden esinlenilmiş olduğu da düşünülüyor. Bu, film yapımcılarının, Disney mirasına bir saygı duruşunda bulunduğunu gösteren şaşırtıcı bir detay.
Pixar filmleri, diğer Pixar yapımlarına yapılan gizli göndermelerle ünlü.
Wall-E de bu geleneği bozmuyor. Filmde görülen bir çöp yığınında, “Toy Story” serisinden Buzz Lightyear’in bir aksiyon figürü ve “Monsters, Inc.”ten Sully’nin bir kuklası görülebiliyor. Bu detaylar, Pixar hayranları için gizli bir hazine avına dönüşüyor.
Göndermelerden öne çıkan ise Toy Story ve paskalya yumurtaları oluyor. Eğlenceli bir Paskalya yumurtasının hurdalıktaki kırık bir sandığı tararken görüldüğü sıradaki sahnede Toy Story’deki Pizza Planet kamyonuna yapılan en açık gönderme.
Wall-E, Pixar’ın canlı çekim görüntülerini önemli ölçüde kullandığı ilk film.
Filmdeki tüm insan karakterler CGI ile yapılmışken, “Hello, Dolly!” müzikalinden alınan sahneler canlı çekim. Bu detay, animasyon ve gerçek dünya görüntülerinin birleştirilmesi açısından önemli bir dönüm noktası.
Wall-E’nin Oscar başarısı var.
Wall-E, 2009’da En İyi Animasyon Film Oscar’ını kazanarak Pixar’ın bu alandaki başarısını pekiştirdi. Ayrıca film En İyi Özgün Senaryo, En İyi Ses Kurgusu ve En İyi Film Müziği dallarında aday gösterildi. Bu, bir animasyon filminin, genellikle sadece animasyon kategorisinde değerlendirilmesinin ötesine geçerek, farklı kategorilerde de tanınmasının nadir örneklerinden biri.
Gerçek kameralarla çekilmiş gibi görünmesi istendi.
Yapımcı Jim Morris, “Animasyon filmleri çoğu zaman bir tür bilgisayar alanına kaydedilmiş gibi hissettiriyor.” dedi ve filmde, görüntü yönetmenlerinin gerçek kameralarla bu yerlere gidip gördüklerini filme alınmış hissettirilmesini istediğinin altını çizdi. Bunun için de lens parlamaları gibi kamera kusurları, filme eklendi.
Hem daha gerçekçi görünmesi hem de diğer animasyon filmlerinden daha cesur olması için yapılan bu teknik için 70’lerden kalma bazı eski kameralar da tedarik edildi. Bununla da kalınmadı ve yapımcılar Oscar Ödüllü Görüntü Yönetmeni Roger Deakins’i danışman olarak atadı ve belirli sahnelerin nasıl aydınlatılacağı konusunda fikirler alındı.
Birkaç parça elektronik atıktan daha fazlası.
Aslında Pixar ekibi, Wall-E’nin yalnızlığını ve insanlara olan sevgisini göstermek için ona büyük, ifade dolu gözler ve neredeyse insanımsı bir kişilik verdi. Film ayrıca insanların dünyayı terk etmek zorunda kalmasına neden olan çevresel ihmallere dikkat çekiyor. Bu da izleyicilere gezegenimizi korumanın önemi hakkında güçlü bir mesaj veriyor.
Çevresel sürdürülebilirlik konusunda güçlü bir mesaj verirken, didaktik olmaktan kaçınıyor.
Filmdeki çöp yığınları ve terk edilmiş dünya görüntüleri, izleyicilere atık yönetimi ve tüketim alışkanlıklarımızın gezegen üzerindeki etkileri hakkında düşündürücü mesajlar veriyor. Pixar, bu mesajları hikâyenin doğal bir parçası olarak sunarak, eğlendirirken eğitmeyi başarıyor.
Tüm bu noktalar dışında, filmde sizin dikkatinizi çeken detaylar varsa yorumlara bekliyoruz.
Filmler hakkında ilginç gerçeklere yer verdiğimiz diğer içeriklerimiz: